Verlaine'ın kendinden on yaş küçük olan Rimbaud ile aralarındaki ilişki, Brüksel ve Londra'da birlikte sürdürdükleri serseri yaşam, yeni şiirlerine esin kaynağı oldu. Verlaine, Rimbaud ile birlikte yaptığı yolculuklardan "Sözsüz Romanslar" adlı eserinde bahseder. Bu dostluğu yıkan acı olay (Verlaine, dostuna tabancayla ateş etmiş ve bu yüzden de iki yıl hapis cezasına çarptırılmıştı) sanatçının hayatını yeniden altüst etti.  

 

 

"Bundan böyle doğanın özü sembolik biçimde anlatılmalı ve açıklanmalı; demek ki yeni bir semboller evrenine gerek var..." (Nietzsche)

      "Bir nesneyi adlandırmak, şiirin, azar azar bulup ortaya çıkarmak mutluluğundan oluşan kıvancının dörtte üçünü yok etmektir, nesneyi esinlemek, işte düş budur. Sembolü oluşturan bu gizem en yetkin bir biçimde şöyle kullanılabilir: Bir ruh halini göstermeliyiz, ya da tersine, bir nesneyi seçip, bir dizi çözümlerle, bu ruh durumunu ortaya çıkarmak için, nesneyi azar azar çağrıştırmalıyız" diyordu Mallerme.

       Parnasse Okulunun egemen olduğu dönemlerde dört şair Baudelaire, Verlaine, Rimbaud, Mallerme, sembolizmin dört öncüsü, plâstik güzelliğe, somut nesnelciliğe karşı çıkıyor, insanın, nesnenin, doğanın gizemlerini, bilinçaltının seslerini araştırıyordu.

      Dört öncünün hazırladığı ortam sonucu, 1886'larda, yeni akım, sembolizm gün ışığına çıktı.     

Sembolistler Avrupa tinselciliğinin, gizemciliğinin, metafiziğinin son halkalarını oluştururlar. Gerçeğin içindeki gizi ararlar. Bir benzetmeyle, Parnasse'çı ozan, ormanı; sembolist ozan ormanın ruhunu yazar, Evrenin ve olayların gizemini ele geçirmeye çalışır.

Duyumlar (renk, koku, ses,) düşüncelerin işaretleridir. Düşünceye duyumlardan gidilir. Ozan, duyumlar arasındaki iletişim ağını, sembollerle, sözcükler ve imgelerle kurar ve ruhsal gerçeğe ulaşır.

Baudelaire, İletişimler (Correspondances) şiirinin ilk dörtlüğünde, gelecekte doğacak bir akımı özetler gibidir:

"Bir tapınaktır doğa, direklerinden akan

Anlaşılması güç, karışık sesler duyulur

Ve kişi, tanıdık gözleriyle ona bakan

simge ormanlarından geçip yola koyulur...

Aydınlık gibi geniş ve gece gibi kara

O derin birlik içinde, sesler, kokular, renk

uzaktan uzağa karışan yankılara denk

Birbirini işte böyle yanıtlamakta." 

        Şiir yüreğin bir sarkışıdır, Parnasse'cılarınki gibi nesnelliği değil, bireysel bir öznelliği yansıtır. Anlatım büsbütün kapalı değil ama örtülüdür. Nesneler açıkça anlatılmaz, ustaca çağrıştırılır. Verlaine de soğuk plastik güzelliğe baş kaldırıyor, tül altından görünen, örtülü, duygulu, ince bir güzelliği yazıyor, geleneksel biçimin yanı sıra yeni biçimler araştırıyordu. Dil, gerçek dışının, bilinçaltının, düşün kapılarını açmaya yarayan bir anahtardır. Önemli olan sözcüklerin tınısı ve çağrışımıdır diyordu.

      
Fransız şiirinde durakları, çift sayılı heceler birliği sağlar. Parnasse Okulunun sanat görüşü, geleneksel biçime, dizeye ağırlık veriyordu. Sembolistler dörtlüğü, üçlüğü aşan bağlama öncelik tanıdılar. Özgür dizenin, bugünkü serbest şiirin kurucusu onlar olmuşlardır. Verlaine ve Rimbaud gibi öncüler, bu konuda da kapıları aralamışlardır. Şiirde, artık dize değil bağlam önemlidir. Özgür dizeyi iyi kullananlar okurda derin ve coşkun duygular uyandırır; bu dizeler, okurun kendisiyle konuşmasını, iç dialogue'u sağlar, geliştirir ve iç çatışmaları yatıştırır. Verlaine "Tekli dizeden şaşma" diyordu ve beşli, yedili, dokuzlu, onbirli hecelerle dizeler yazıyordu. Bazen aynı şiirinde değişik hece sayılarından oluşan dizeleri birlikte kullanıyordu. Ezgiye büyük önem veriyor , "Müzik, her şeyden önce müzik" diyordu.


Şiir sanatı isimli şiiri, Verlaine bu görüşlerinin bir özeti şeklindedir. 

ŞİİR SANATI 

Musiki, her şeyden önce musiki;

Onun için tekli mısradan şaşma.

Kıvrak olur, erir havada sanki;

Ağır aksak söyleyişe yanaşma. 

Kelime seçerken de meydan senin;

Bile bile bir nebze aldanmalı.

Dumanlısı  güzeldir türkülerin;

Öyle hem seçik olsun, hem kapalı. 

Güzel gözler tül ardında görünsün

Gün  ışığı titremeli şiirinde

Ak yıldızlar maviliğe bürünsün

Ilgıt  ılgıt sonbahar göklerinde. 

Ararengin peşindeyiz çünkü biz;

Rengin değil, ararengin sadece.

Ancak öyle sarmaş dolaş ederiz.

Kavalı  boruyla rüyayı düşle. 

Nükte belâsından kurtulmaya bak;

Acı  zekâ, sulu gülüş neyine?

İşe karıştı mı bu cins sarmısak

Maviliğin yaş  dolar gözlerine. 

Tut belâgati boğazından, sustur

El değmişken bir zahmete daha gir.

Kafiyenin ağzına da bir gem vur

Bırakırsan neler yapmaz kim bilir? 

Nedir bu kafiyeden çektiğimiz!

Hangi sağır çocuk ya deli zenci

Sarmış başımıza bu meymenetsiz,

Bu kof sesler çıkaran kalp inciyi? 

Hep musiki, biraz daha musiki;

Havalanan bir şey olmalı mısra

Deli bir gönülden kalkıp gitmeli

Başka göklere, başka sevdalara. 

Dağılıp tuzu sabah rüzgârına

Mısraların alsın başını gitsin

Kekik, nane kokaraktan, dört yana...

Üst tarafı edebiyat bu işin. 

    Çeviri: Melih Cevdet ANDAY - Sabahattin EYUBOĞLU 



Paul Marie Verlaine 30 Mart 1844'te Metz'de doğdu. Yirmi yaşına kadar subay olan babasının disiplinli yaşam anlayışı içinde yaşadı.

Ancak daha sonra özgür başıboş  bir yaşamı benimsedi. Düzenli bir öğrenim görmedi, lise yaşamından sonra memuriyete başladı.

Edebiyatçıların toplandığı  kahvelere sık sık uğrayan genç Verlaine, yirmi bir yaşındayken Baudelaire üstüne bir incelemesini yayımladı. Paris'te Mallarme, Villiers de L'isle-Adam gibi şiirlerle ve Parnasçı şiir akımının temsilcileriyle tanıştı. Bohem bir yaşantıyı seviyordu ve Parnasse'lara katıldı

Çalışırken bir yandan da şiir yazıyordu.

1866'da Le parnasse contemporain (Çağdaş Parnas) adıyla yayınlanan derlemede yer aldı. Aynı yıl sanatçının huzursuz iç dünyasını ve duygusallığını ortaya koyan Poemes Saturniens adlı kitabı çıktı. Zühal Şiirleri' adlı bu ilk kitabında, Baudelaire ve Charles-Marie-Rene Leconte de L'isle'in etkisindeki şiirleri yer almaktadır. 

GÖK  ÖYLE MAVİ

Gök  öyle mavi, öyle durgun,

      Damlar üzerinde!

Yeşil bir dal sallana dursun,

      Damlar üzerinde! 

Ürpertip gökyüzünü birden,

      Bir çan tın tın eder.

Bir kuştur şu ağaçta öten;

      Türküsünü  söyler. 

İşte hayat! aç gözünü gör;

      Bak ne kadar sade.

Her günkü  sâkin gürültüdür,

      Şehirden gelmekte. 

Ey sen ki durmadan ağlarsın,

      Döversin dizini;

Gel söyle bakalım ne yaptın,

      N'ettin gençliğini?

     
Çeviri: Cahit Sıtkı TARANCI 


1869'da çıkan 'Çapkın Törenler' Parnasçı şiir öncüsü Gautier'nin savunduğu, 'resmi şiire dökme' anlayışına uygun olarak, 18. yüzyıl ressamlarının yapıtlarını, şiirlerinde yansıtmaya çalıştı. Şiirleriyle olduğu kadar şiir ve şairler üstüne yazdığı yazılarıyla da sanat evreninde önemli bir yer tutan Verlaine, 1870'te büyük bir aşkla bağlandığı Mathilde Maute'yle evlendi. Verlaine için sevginin ve huzur dolu bir yaşamın en büyük umudu olan, «ışıktan bir varlık» diye nitelediği Mathilde Maute ile evlenmesi, şairin ruhundaki huzursuzluk ve bunalımı biraz yatıştırdı. O yıl yayımladığı "Tatlı Şarkı", karısına yazılmış aşk şiirlerinden oluşuyordu. Ancak ilerleyen günlerde sıkıntı ve bunalım içindeki şair, kendini içkiye vermiş, sık sık çılgınlık nöbetleri geçirmeğe başlamıştı.  


GEÇMİŞ  OLA  

Hâtıralar, ne istersiniz benden?.. Sonbahar...

Durgun gökte ardıç kuşları  uçuşmadalar,

Güneşten, ölgün ve soluk bir ışık vurmada

İçinde poyrazlar esen sararmış ormana. 

Yapyalnızdık, yürüyorduk, türlü  hulyalarda;

Saçlarımız ve düşüncelerimiz rüzgârda.

Çevirip güzel gözlerini bana "Hangisi

En güzel günün?" diye sordu o billûr sesi. 

Bir melek sesi kadar tatlı, o kadar derin.

Hafif bir gülümseyiş  cevap verdi sesine,

Öptüm ellerini, ibâdet edercesine. 

-Ah! İlk çiçekler! Ne güzel kokuları  vardır!

Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır

Sevilen dudaklardan çıkan ilk   e v e t 'lerin!

       
Çeviri:  Orhan Veli KANIK 

1871'de Rimbaud ile tanıştı. Ertesi yıl karısını ve yeni doğan çocuğunu bırakarak Paris'i terk etti. Kendinden on yaş küçük olan Rimbaud ile aralarındaki ilişki, Brüksel ve Londra'da birlikte sürdürdükleri serseri yaşam, yeni şiirlerine esin kaynağı oldu. Verlaine, Rimbaud ile birlikte yaptığı yolculuklardan "Sözsüz Romanslar" adlı eserinde bahseder. Bu dostluğu yıkan acı olay (Verlaine, dostuna tabancayla ateş etmiş ve bu yüzden de iki yıl hapis cezasına çarptırılmıştı) sanatçının hayatını yeniden altüst etti.  

YAŞ  DOLAR YÜREĞİME

       'Yağmur çiseliyor kente'

                   Arthur Rimbaud 

Yaş  dolar yüreğime

Yağan yağmur misali.

Nedir bu usanç  söyle

Yerleşen canevime? 

Ey tatlı  yağmur sesi

Damlar üstünde, yerde!

Bungun kalp hediyesi,

Ey yağmurun türküsü! 

Sebepsiz dolduruşu

Tiksinti duyan kalbi,

İhanet değil, ne bu?

Sebepsiz bir kuruntu. 

Odur en kötü  tasa

Bilmemek niçin'ini.

Ne bir kin, ne bir sevdâ,

Kalbimde bunca cefâ.

       
Çeviri: Ahmet NECDET 


Hapis yıllarında inanç dünyasındaki savruluşları dine sarılarak dindirmeye çalıştı.1875'te hapisten çıktıktan sonra Stuttgart'a Rimbaud' u görmeye gitti. Arkadaşını uyararak onunla inançlarını paylaşmayı denedi. Ancak Rimbaud çabucak yumruklaşmaya dönen bir tartışmada Verlaine yi azarladı. Paris'e geri dönmek zorunda kaldı.1880 yılında yayımlanan 'Usluluk' şiirleri, bu Katolik döneminin duygusal arayışlarını dile getirir. 

DUYGUSAL SÖYLEŞİ

Buz tutmuş  o ıssız eski park içinden

İki hayaletti demin kayıp geçen. 

Gözleri sönmüş, gevşemiş  dudakları,

Güç duyulur neler fısıldaştıkları. 

Buz tutmuş  o ıssız eski park içinde

Geçmiş  günlerden söz etti iki gölge. 

- Eski coşkumuzu anımsıyor musun?

- Ne diye anımsayayım istiyorsun? 

- Yüreğini yine titretir mi adım,

Yine girer miyim düşüne? - Yok canım! 

- Ah o dudaklarımızın birleştiği

Anlatılmaz mutluluk günleri! - Belki. 

- Gök masmaviydi, umut koskocaman.

- Umut kaçtı  kara göğe darma duman. 

Böyle geçtiler yoz yulaflar içinden;

Yalnız geceydi sözlerini işiten.   

Çeviri: Hüseyin DEMİRHAN 




Bir süre sonra unutulmuşluk, serserilik ve yoksulluk yakasına yapışmakta gecikmedi. 
Fransa ve İngiltere'de öğretmenlik yaptıysa da bu görevlerini sürdüremedi. Başarısız bir çiftlik işletmeciliği sonunda Paris'e kapağı attı.

Ünlü bir şair olmuştu ama son yıllarını kira odalarında, akıl hastanelerinde, yalnızlık ve yokluk içinde geçirdi. Şiiri, daha önceki dönemlerindeki gücünü kaybetmiş olsa da, yazmayı sürdürdü.

8 Ocak 1896'da Paris'te yaşamını yitirdi. 

GREEN   (YEŞİL)

İşte yemişler, çiçekler, yapraklar ve dallar!

İşte kalbim, çarpıntısı yalnız senin için!

O bembeyaz ellerin kalbimi kırmasalar!

Bu küçük armağanı  dilerim hoş göresin. 

Ben geldim işte, çiğlerle bezenmiş olarak;

Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler,

Yorgunluğumu alsam ayak ucunda bırak!

Hayal etsem o tatlı  demleri birer birer. 

Bırak unutayım başımı  taze göğsünde!

Hâlâ  aklımda lezzeti son öpüşlerinin.

Hayırlı  fırtınadan sonra sakin, asude,

Uyusam biraz, madem uzanmış dinlenirsin.

 
Çeviri:  Cahit Sıtkı TARANCI  
 


Paul Verlaine ve Aşkları




Eserleri

Poèmes saturniens (Zuhal Şiirleri, 1866) 
Les Fêtes Galantes (Çapkın Törenler, 1869) 
Le bonne chanson (Tatlı Şarkı, 1870) 
Romances sans paroles (Sözsüz Şarkılar, 1874) 
Sagesse (Usluluk/Dinginlik, 1880) 
Jadis et naguère (Bir Zamanlar, 1884) 
Amour (Aşk, 1888) 
Parallèlement (Yan yana, 1889) 
Bonheur (Mutluluk, 1891) 
Chansons pour elle (Ona Şarkılar, 1891) 
Odes en son honneur (Onuruna Şiirler, 1893) 
Chair, dernières poésies (Tensellik, Şiirin Son Evresi, 1896) 
Invectices (Sövgüler, 1896) 
Oeuvres complètes, (Bütün Yapıtları, 1955-1960)