KOR KAPAK

 

“İnsan akli olduğu kadar akıl dışı olmasıyla, değerleri kadar arzularıyla, nedenleri kadar nedensizliğiyle de insandır.

Kötülüğü de buradan gelir, iyiliği de. Çektiği acı anlaşılması hiçbir şekilde mümkün olmayan doğasında gizlidir. Benim sinema yapmaktaki en temel derdim, hiçbir şey yapamadan çaresizce yaşamak zorunda olduğumuz bu doğayı sorgulamak, bununla şekillenen hayatımızı anlamaya çalışmaktır.”

Zeki Demirkubuz

 

 

 

Yaşamın esası ihanettir…

Zeki Demirkubuz, aldatmayan kadından hikâye olmuyor diyor. Zaten tüm hikâyeler de bundan sonra başlıyor.

Bulantı ile izleyicileri ikiye bölen ve olumlu olduğu kadar olumsuz eleştiriler de alan Zeki Demirkubuz, Aralık’ta gösterime giren Bulantı’dan kısa bir süre sonra Kor (Ember) ile karşımıza çıktı.

Hem Bulantı’yı hem de Kor’u izlerken o bildiğimiz Zeki Demirkubuz filmlerinin yanında tam olarak anlamlandıramadığım bir şeylerin eksikliğini-belki de değiştiğini- hissettim. Kor’un geneline sanki bir “ruhsuzluk” hâkim gibi ama bir taraftan da değil de gibi... Açıkçası Kor’un uzun zamandır Demirkubuz’un kafasında ve seneler öncesinden yazımı başladığı düşüncesi, Kor hakkındaki beklentimi çok yukarılara çıkartmıştı. Ki Demirkubuz’un Kor’un senaryosunu yazmaya 1998 yılında başladığı, filmin çekimlerinin ise 2007 yılında ancak başka bir ekip ve oyuncu grubu ile çalışıldığı, yaklaşık bir haftalık bir çekimin ardından yönetmenin kararı ile sonlandırılıp, çekilen sahnelerin çöpe atıldığı belirtiliyor. Meğer Kor adeta senelerce izleyicisine kavuşmayı bekleyen bir filmmiş. Gerek Bulantı gerekse Kor olsun her iki film de bana şunu söyletti: Demek Zeki Demirkubuz sineması artık bu…

 

 

YANLIZLIK

 

Her iki film için de aklıma ilk gelen şu; her ikisinin de karamsar atmosferi ve kasvetli görsel tercihleri göz kamaştırıyor. Özellikle Emine ve Cemal’in ayrı iki sahnede yokuş çıkarken arada dönüp akan trafiğe ve şehrin ışıklarına baktıkları sahneler eşsiz nitelikte... Büyükşehirde yaşayan bir insan olarak o ışıkların bende hissettirdiği en belirgin his yalnızlık oldu. Yalnızlık ve akan hayatın içinde kendini bir yerde konumlandıramamak...

 

YANLIZLIK-

 

Zaten –maalesef- dünya da artık bize daha fazla şey vaat etmiyor!

Demirkubuz’un aynı zamanda senaryosunu da yazdığı Kor’un oyuncu kadrosunda Aslıhan Gürbüz, Taner Birsel, Caner Cindoruk, Çağlar Çorumlu ve Dolunay Soysert yer alıyor.

 

FOTO KOR AFİŞ

 

Konfeksiyon atölyelerinden aldığı siparişleri evinde biçip dikerek ekmeğini kazanan yalnız, huzursuz, tedirgin bir genç kadın olan Emine, son çalışmasını göstermek üzere giyim atölyesine gittiğinde tesadüfen rastladığı Cemal’in eski patronu Ziya abi! ile karşılaşır. O esnada iş yerinden Emine’nin durumu hakkında bilgi alan Ziya, bir ihtiyacı olabileceği düşüncesiyle –yada bahanesiyle- Emine’yi evinde ziyaret eder. Emine’den kocası Cemal’in iflas ettikten sonra bir dönem işsiz kaldığını, depresyonda olduğu için Romanya’ya kaçak işçi olarak gittiğini ve orada tutuklandığını, Emine’nin ise ameliyat olması gereken küçük oğlu Mete ile biçare kaldığını öğrenir.

 

Bu arada Emine’nin hasta oğlunun tedavisi için ne yeterli parası ne de sağlık sigortası vardır. Ziya, Emine’ye yeni bir iş bulur ve çocuğunun tedavi masraflarını üstlenir. Ancak Ziya’nın bu iyi niyeti ve ilgisinin ardında yalnızca cömertlik olmadığı kısa sürede ortaya çıkar.

 

Vaktiyle Emine’ye Cemal’i kıskandıracak kadar yoğun ilgi duymuş ama sonradan Cemal’le arası bozulmuş olan Ziya da zaten hiç boş değildir Emine’ye karşı... Bir gece yarısı birkaç kadeh içkiden sonra Emine’yi arar ve onu görmek istediğini söyler. Minnet duygusundan mütevellit bir ilgiye ihtiyaç duyan ve akabinde kocasının Türkiye’ye dönmesiyle korun tam orta yerine düşen Emine, Ziya’nın yardımları karşısında kendini borçlu hisseder.

 

YAKINLAŞMA

 

Ziya’nın ziyaretini kabul eder ve onu evine buyur eder. Böylelikle aralarında anlaşılması güç bir ilişki başlar. Emine o gece Ziya abisi! İle birlikte olur.

Daha sonraki gecelerde, zaman zaman elektrikli ısıtıcının ışığıyla aydınlanan Emine ve Celal’in duvardaki fotoğrafı, Emine’nin günden güne yalnız bir çaresizliğe sürüklenmesinin göstergesidir adeta…

 

KOR AİLE

 

Çoluk çocuk sahibi ama karısıyla (Dolunay Soysert) da boşanmanın eşiğindeki Ziya’yla yakınlaşıp bir süre beraber olan Emine, Cemal’in ani dönüşüyle ilişkisini sonlandırır.

 

ZİYA ABİ

 

Aylar sonra Türkiye’ye dönen Cemal, her şeyin beklediğinden daha iyi durumda olduğunu fark eder. Emine bir konfeksiyon atölyesinde işe başlamış, çocuğu ise artık sağlığına kavuşmuştur.

Bir gün Cemal’in evde tesadüfen bulduğu kabarık hastane faturası, Ziya’nın çocuğunu ameliyat ettirdiğini öğrenmesine ve Emine’nin bunu gizlediğinin ortaya çıkmasına neden olur. Önceleri anlamlandıramadığı, daha sonra da cevabını alamadığı bu durum, Cemal’in kafasını karıştırmak bir yana çaresiz ve anlaşılması zor bir duruma sokacaktır.

 

Emine: Acaba böyle mi bıraksak!

Ziya: Nasıl?

Emine: Hiç üstüne gitmesek mi…

Ziya: Ha gitmesek nolcak?

Emine: Belki kendiliğinden hallolur.

Ziya: Sen Cemal’i tanıyamamışsın hala… Ne olduğunu anlamadan asla peşini bırakmaz.

Emine: O zaman niye bu kadar ilgisiz davranıyor?

Ziya: Gururundan…

Emine: Napıcaz peki?

Ziya: En iyisi karşıma alıp açık açık konuşmak galiba…

Emine: Yapabilecek misin?

Ziya: Başka çare var mı?

Emine’ye parayı nerden bulduğunu soran kıskanç ve ezik Cemal, yeniden –mecburen- Ziya abisinin ustabaşısı olunca, kafasında cevap bekleyen sorular ve sorunlarla yüzleşeceğine, her şeyi içine atar.

Bu arada gecelerini de geçirdiği Ziya abinin yeni atölyesini kalkındıran “işkolik” Cemal, tüm ezikliğini yanında çalışan işçilerden çıkartır, zamanla yanındakilere bağırıp çağıran bir ceberruta dönüşür.

Gece yarıları çalıştığı atölyenin kasvetli ışığında iyice yabancılaştığı karısı Emine’den uzaklaşırken Cemal’le aralarındaki gerilimi fazla kaldıramayan Emine de intihara kalkışır. Bazen içimize düşen koru farklı yöntemlerle söndürürüz. Cemal de böyle yapıyor. Emine'nin intihar ettiğini anladığında Cemal'in yardım için telefona sarılması, karşısına operatör çıktığında hiç bir bilgi vermemesi ve acele ile evden çıkıp kahveye gitmesi, daha sonra ise hızlı bir geri dönüş ile koşarak eve gidip Emine'ye yardımcı olması Demirkubuz’un anlamamızı istediği tam böyle bir his. Ama bu bir intikam da değil. Belki müthiş bir gelgit...

 

KÖPRÜ

 

Ya Cemal’in başına gelenlerden Ziya’yı sorumlu tutup ondan nefret ederken ve Emine’yi deli gibi kıskanmakta iken, altında başka korkular taşıdığı bu sert ve acımasız durumla yüzleşmek yerine kısmen görmezden gelmeyi gördüklerini ise sindirmeyi tercih etmesine ne demeli!

 

Demirkubuz son ters köşesini de bir gece vakti ansızın gelen bir telefonla Ziya abinin bir trafik kazasında öldüğünü öğrenen Emine ve Cemal’in sanki hiç birşey olmamış gibi –görünürde- yeniden tekdüze bir evlilik rutinine girmesiyle yapıyor.

 

Karakterleri değerlendirmek gerekirse, Caner Cindoruk’un canlandırdığı Cemal karakterini Demirkubuz’un, filme yedirilmiş alter egosu olarak anlamlandırmak mümkün… Ne yaptığını bilmeyen sadece karısıyla değil insanların birçoğuyla iletişim problemi yaşayan bir karakter… Sıklıkla "ne oldu, iyi misin?" tarzı sorulara "bir şey mi olması lazım?" şeklinde kuşkucu cevaplar veriyor. Emine’nin onu aldattığını düşünüyor ama hiçbir şey yapmıyor. Gerçeklerin ortaya çıkmasını bir seyirci gibi bekliyor ama ne Ziya abisi ne de karısı Emine bu gerçeği ona söylüyorlar. O da evde TV karşısında oturduğu gibi suskun bir toplumun bir bireyi daha oluveriyor. (Bu arada Cemal evde TV izlerken program sunucusu “anahtar kelimeyi bulabildiniz mi?” diye soruyor. TV’de bahsi geçen anahtar kelime ise ne tuhaf ki “Yabancılaşma”) Ne karısıyla paylaşabileceği bir şeyi var ne de kahvehanedeki arkadaşlarıyla... Hepsi toplumun birer çaresizi, ötekileştirilmişi, tutunamayanı!

 

Cemal’in sert karakterine uymayan susmanın ötesinde belirsiz bir sessizlik içinde olduğunu söylemek mümkün. Kayıplara karışmış kocasının patronunu koynuna alan Emine’nin yanı sıra Cemal’den tepki beklediğimiz anlarda bile onu göremiyoruz.

 

CEMAL

 

Taner Birsel’in canlandırdığı Ziya karakteri ise filmdeki en başarılı ve diyaloglarıyla hayran bıraktıran karakter… Başka bir insana dokunmaya en yakın karakter de diyebiliriz. İmkânı dâhilinde kendi duygularına göre hareket ediyor. Söylediklerinde samimi, başkalarının duygularını alaya almasına ise samimiyetle tepkili!

En yakın arkadaşının “sen sikiyor musun bu karıyı?” şeklindeki sorusuna tepkiyle karşılık veriyor:

“Ne biçim konuşuyorsun sen ya!”

 

ZİYA

 

Aslıhan Gürbüz’ün oynadığı Emine karakteri ise donukluğu ile merkezde duruyor.

 

EMİNE

 

Bulantı’daki karakteri ile abisinin itip kakmasına, onu fırçalamasına ses çıkarmayan Çağlar Çorumlu’nun  Kor’da başarıyla ve hafif abartılı canlandırdığı aklı fikri şeyinde olan ve okey oynarken değişik sesler çıkartan kıraathane çakalı tiplemesi filmin dışında bile tutulsa eksikliği hissedilmeyecek, filmin konusuna pek de katkı da sağlamayan ancak canlı ve başarılı bir renkli karakter durumunda... Kahvehane ortamında Çağlar Çorumlu’nun canlandırdığı bu karakter bir anlamda toplumun lümpenliğinin ne boyutta olduğunun berrak bir yansıması...

 

LUMPEN

 

145 dakika süren Kor’un, basit hikâyesi ve uzun süresi arasındaki uyuşmazlığı dikkate alırsak, (Taner Birsel’li sahneler hariç) karakterlerin Demirkubuz’un diğer filmlerine göre daha sessiz kaldığı, birbirine baktığı ya da tek tük cümle kurduğu sahnelerin uzun sürdüğü söylenebilir. Özellikle kadın düşmanlığı gibi algılanan bana göre çekmesi cesaret isteyen dayak ve sevişme sahnelerinin sürelerinin de fazla uzun tutulduğu söylenebilir. Hoş bu da son dönem Demizkubuz sinemasının özelliklerinden biri haline geldi.

 

Demirkubuz, hepimizin zaman zaman yüzleştiği çelişkileri, kıskançlığı, elbette iletişimsizliği, evlilik kurumu içindeki ´uzaklığı´, insan doğasının kötücül sınırlarını zorlayarak filmine işlerken, hiç kuşkusuz hepimizin kendimizi sorgulamasını da sağlıyor. Bir anda hepimiz o karakterlerle boğuşuyor buluyoruz kendimizi ve şunu söylemek mümkün, Demirkubuz amacına ve dolayısıyla sinemasındaki başarısına ulaşıyor.

 

Bir sahnede Emine’nin evinde açık olan televizyonda ‘Yazgı’ ya ve ‘Üçüncü Sayfa’ya göndermelerin yanı sıra yine kendiliğinden açılan kapıları, basit haberlerin yayınlandığı televizyonlu, çaylı, sigaralı ve Demirkubuz’un Beşiktaş sevgisini gösteren sahneleri görüyoruz.

 

 

BAKIŞ

 

Demirkubuz, ‘Yazgı’ ya ve ‘Üçüncü Sayfa’ filmlerinin Kor’dan çıktığını söylüyor. Gene de Kıskanmak, Bulantı ve Kor’un Demirkubuz sinemasının kodlarını taşımasına rağmen gücünün uzağında filmler olduğunu söylemek kendime olan acı iç çekişim... Her Demirkubuz filminin ardından Masumiyet ve Kader’in anılması da bence Yönetmeni rahatsız eden ama bu savı da kanıtlar nitelikte…

Biraz üzülmek ve sonrasında düşünmek mi istiyorsunuz? Kor size bunu sunarken, bize içinde bulunduğumuz gerçek hayatı anlatıyor.

 

Bir dip not: Kor’da Yasujiro Ozu'nun 1948 tarihli filmi Kaze No Naka No Mendori (A Hen in the Wind) filminden alıntılar yapıl(mış). Demirkubuz bu filmden etkilendiğini de saklamıyor. “A Hen in the Wind” filminde de borç alan bir kadının sessizliği içerisindeki çığlıkları gibi Emine’nin de film boyunca güzel gözleriyle attığı çığlıkları fark etmemek mümkün değil.

 

a-hen-in-the-wind-mother-and-boy

 

 

Yazarın twitter adresi: @AlpZekiHeper 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile